Sayfa: 3-8
Çeviri: Aslı Perker
Duyanların yanlış anladığı bir doğrudan daha kötü bir yalan yoktur.
William James, “The Value of Saintliness”
And ikilemi
Vejetaryenler ve çölyak hastaları için kinoanın keşfi bir tür mucizeydi. Magnezyumu ve demiri yüksek, başka herhangi bir tahıldan çok daha fazla protein barındıran, vücudumuzun kendi kendine üretemediği temel amino asitlerin tümünü içeren glütensiz bir tohum çıkmıştı ortaya. NASA kinoanın dünya üzerindeki en dengeli beslenme kaynaklarından biri olduğunu ve astronotlar için ideal görüldüğünü ilan etti. Yotam Ottolenghi 2007’de bu ürünü “Kinoanın harika bir tadı, damağı tatmin eden, ‘elastiki’ bir yapısı var ve en sağlıklı besinlerden biri” sözleriyle övdü. And Dağları’nda yetişen kinoanın Batılı tüketicileri etkileyen bir hikâyesi vardı: İnkalar bu tohumu o kadar önemsemişlerdi ki tohumun kutsal ve “diğer bütün tohumların anası” olduğunu söylemişlerdi. İmparatorları, mevsimin ilk tohumlarını altından yapılmış aletlerle ekerdi. Bu “süper besin”in varlığı Birleşmiş Milletler tarafından bile onurlandırıldı ve 2013 “Uluslararası Kinoa Yılı” ilan edildi.
Ancak kinoa hayranlarını nahoş bir haber bekliyordu. 2006 ile 2013 yılları arasında Bolivya ve Peru’da kinoa fiyatları üçe katlandı. Fiyatlardaki bu artış önce And Dağları’nda yaşayan fakir çiftçilerin hayat standartlarını yükselttiği için memnuniyetle karşılandı. Ama sonra yerel halkın Kuzey Amerika ve Avrupa’dan gelen doymak bilmez talep yüzünden kendi geleneksel besinlerini satın alamadıklarına dair söylentiler yayıldı. 2011 yılında Independent gazetesi “Geçen beş yıl içerisinde Bolivya’daki kinoa tüketimi yüzde 34 düşüş yaşadı ve yerel halk artık lüks tüketim haline gelen mahsulü alamıyor” haberini yayınladı. New York Times kinoanın yetiştirildiği bölgelerdeki çocuklarda besin eksikliği görülmeye başlandığını gösteren çalışmalara dikkat çekti. Guardian 2013 yılında son derece iddialı bir başlıkla konuyu iyice ciddileştirdi: “Veganlar kinoa hakkındaki tatsız gerçeği sindirebilecek mi?” Gazete, Peru ve Bolivyalılar için “besin değeri düşük ve ucuz ithal gıdaların” artık daha tüketilebilir hale geldiğini söylüyordu. 2013 yılında bir Independent manşeti şöyleydi: “Kinoa: Sizin için iyi, Bolivyalılar için kötü.”
Haber dünyada yankı buldu ve sağlıklı beslenme meraklılarında vicdani krize yol açtı. Kanada’da yayınlanan Globe and Mail, bir manşetinde “Kinoayı ne kadar severseniz Bolivya ve Perululara o kadar zarar verirsiniz” iddiasını öne sürdü. Sosyal medyada, vegan bloglarında ve sağlıklı beslenme forumlarında insanlar bu mucizevi And Dağları tohumunu yemenin hâlâ doğru olup olmadığını soruyorlardı. Bir kadın, “Kinoa yemeyi bırakmayı düşünüyorum,” diyordu.
Bu bir prensip meselesi... Nesillerdir bu besin kaynağını tüketenler şimdi benim gibilerin oluşturduğu talep ve yüksek fiyatlar yüzünden kendi beslenme alışkanlıklarının bir parçası olan tohumu maddi imkânlar yüzünden alamıyor... Biz kinoasız yaşayabiliriz. Ben kinoasız yaşayabilirim.
Küresel taleple iyice artan yüksek kinoa fiyatlarının Bolivya ve Peru’da yaşayan yerel halkı mağdur ettiği bilgisi, inanılır bir bilgiydi ve geniş çapta kabul gördü. Ancak söylenenler, ekonomi uzmanları Marc Bellemare, Seth Gitter ve Johanna Fajardo- Gonzalez’e doğru gelmiyordu. Ne olursa olsun kinoa ticareti sayesinde Bolivya ve Peru’ya döviz akıyor ve bu paranın çoğu, Güney Amerika’nın en fakir bölgelerinden bazılarına ulaşıyordu. Deniz seviyesinden 4000-4500 metre yüksekte başka bir mahsul pek yetişmediğinden bu kinoa patlaması bölge için faydalı değil miydi yani?
Ekonomistler Perulu ailelerin harcamalarına yönelik istatistik verilerini bulup kinoa üreten ve tüketen, kinoa tüketen ama üretmeyen ve kinoayla hiç işi olmayan aileler olarak üç gruba ayırdılar. 2004 ile 2013 yılları arasında her üç grubun da hayat standardının yükseldiğini gördüler. Kinoa çiftçilerinin hayat standardı diğerlerine göre daha hızlı yükselmişti. Çiftçiler zenginleşiyor ve kazandıkları parayı etrafındakilere harcıyordu. Kinoa tüketen ama üretmeyen ailelerin gelirleri genel itibariyle zaten çiftçilerinkinden iki katı daha iyiydi ki bu da kinoayı biraz daha pahalıya alabilecekleri anlamına geliyordu. Şaşırtıcı değildi: Bir Perulu ailenin harcamalarının sadece yüzde 0,5’i kinoaya gidiyordu. Kinoaya harcanan para, hiçbir zaman ev bütçelerinin önemli bir bölümü olmamıştı. Seth Gitter, “Bu gerçekten mutlu bir son,” diyordu, “en fakirler kazançlı çıktı.”
Peki ama tüketimdeki o yüzde 34’lük düşüş neydi? Her iki ülkede de kinoa tüketiminde, fiyat yükselişinden çok önce başlayan yavaş ve istikrarlı azalmanın ortaya çıkışı, akla iki eğilim arasında belirgin bir bağlantı bulunmadığını getiriyordu. Perulu ve Bolivyalıların değişiklik olsun diye başka bir şeyler yemek istemiş olmaları çok daha makul bir açıklamaydı. Food First isimli düşünce kuruluşundan Tanya Kerssen, Andlı kinoa çiftçileri hakkında şöyle diyordu: “İşin doğrusu, kinoa yemekten o kadar sıkılmışlar ki başka şeyler deniyorlar.” Bolivyalı bir tarım uzmanıysa şunları söylüyordu: “On yıl önce sadece kendi yerel yiyecekleri vardı. Başka seçenekleri yoktu. Ama şimdi seçenekleri var ve onlar da pirinç, makarna, şeker yemek, kola içmek ve başka her şeyi tatmak istiyorlar!”
Peru’nun İnka öncesi zamanlardan beri tarım yapılan bölgesi Colca Vadisi’ne kinoanın nasıl yetiştirildiğini görmeye gittim. Kinoa, mısır gevreğine benzeyen, koyu kırmızı veya altın renkli büyük tohum başlarına sahip, çok güzel bir ekin. And Dağları’nın bu bölümünde kinoa, taraçalanmış tarlalarda, mısır ve patatesin alışılmışın dışındaki yerel türleriyle beraber yetiştiriliyor. Perulu rehberim Jessica, “Yurtdışından gelen talep yüzde yüz iyi bir şey,” diyordu. “Çiftçiler çok mutlu ve isteyen herkes hâlâ kinoa satın alabiliyor.” Durumun bunun ötesinde bir avantajının da olduğunu söylüyordu: Önceden şehirli Perulular kendi bölgelerinde yetişen kinoayla beslenenlere “köylü” gözüyle bakarken, artık Amerikalı ve Avrupalılar da bu besini tükettiği için kinoa moda haline gelmişti. “Lima’dakiler nihayet Altiplano’dan olanlara ve atalarımıza saygı duymaya başladı,” diyordu.
Güneybatı Bolivya’daki tuz tarlaları ve sönmüş yanardağlarla dolu ücra ve yabani bir bölgede kinoadan gelen parayla yapılan turizm girişimlerini ve yerel kalkınmayı gördüm. Nesillerdir tek dertleri ailelerini doyurmak olan çiftçiler artık daha farklı bir gelecek planıyla yatırımlar yapabiliyordu. Bolivya Dış Ticaret Enstitüsü’nün başkanı José Luis Landívar Bowles’a göre kinoa “pek çok insanın aşırı yoksulluktan kurtulmasına yardım” edebilirdi.
Nisan 2017’de Bolivyalılardan ürünle ilgili duyduğum tek şikâyet, artan arzın fiyatları aşağı çektiğiydi. Bolivya’da kinoa üretiminde kullanılan arazi büyüklüğü 2007’deki yaklaşık 50.000 hektardan üç kattan fazla büyüyüp 2016’da 180.000 hektara çıkmıştı. Marc Bellemare, “Bana göre bu üzücü bir son, zira bir daha fiyatların yükselmesi mümkün görünmüyor,” demiş ve eklemişti: “Pazar tam ekonomi ders kitaplarında anlatıldığı gibi işledi. Geçici bir sıra dışı kârlılık gözlendi ama yeni üreticiler geldikçe rekabetle fiyatlar düştü.”
Tablo gibi Colca Vadisi’nde güneş batarken Jessica’ya sordum: Avrupalı ve Kuzey Amerikalı tüketicilerin normalde Peru ve Bolivyalılara gidecek kinoayı yemekten dolayı suçluluk duymaları gerekir miydi, gerekmez miydi? Cevabı tahmin edebiliyordum ama bir de yerlisinden duymak istemiştim. Jessica gülümseyip elini uzatarak bütün bir vadiyi gösterdi. “İnanın, kinoadan bol bir şeyimiz yok.”
Bir beslenme trendi, küresel ticaret ve tüketici kaygısı ile ilgili bu tuhaf hikâye ilk bakışta bir yanlışlığın düzeltilmesi gibi görünüyor. Ama aslında birinci kısımdaki bütün iddialar, ikinci kısımdakiler kadar doğru. Kinoa fiyatları Peru ve Bolivya’daki tüketicilerin ana besin kaynaklarından birini pahalılaştıracak şekilde üçe katlandı. O ülkelerdeki kinoa tüketimi düştü. Doğru olmayan tek şey, çıkarılan sonuçtu: sağlıklı beslenen Batılıların, fakir Peru ve Bolivyalıları kendi geleneksel besinlerinden ayırarak zarar verdikleri. Gene de yanlış yorumlanmış bu doğrular, Altiplano’lulara gerçekten zarar verebilirdi. Bu konuyla ilgili bir belgesel çeken Michael Wilcox, bazı anti kinoa makalelerinin altında şöyle yorumlar gördüğünü söyledi: “Gerçeğe ışık tuttuğunuz için teşekkür ederiz. Bir daha Bolivya kinoası yemeyeceğim çünkü Bolivyalı çiftçilere zarar veriyor.” Wilcox şöyle diyor, “O çiftçilere esas zarar verecek olan şey, kinoayı tüketmemek.”
Birtakım kısmi doğru ve yanlış yorumlanmış sayı, doğru bağlam olmadan bir hikâye içerisinde bir araya getirilerek hem bir besin maddesinin cazibesini hem de onu yemenin ahlaki boyutunu değiştirmişti. Daha sonra göreceğimiz gibi, kısmi doğrular, sayılar, hikâyeler, bağlam, cazibe ve ahlak, birtakım deneyimli iletişimciler tarafından, gerçekliği bir bakış açısına uyacak biçimde şekillendirmek için hayatın her bölümünde kullanılan öğelerden sadece birkaçıdır. Bu vakada tüketicileri kinoadan uzaklaştıran gazeteci ve bloggerlar bunu tamamıyla çok asil bir niyetle yapıyorlardı: Küresel ticaretin rüzgârına kapılarak fakirleşen insanların iyiliğini sahiden düşünüyorlardı. Politikacıların, reklamcıların, aktivistlerin ve hatta hükümet görevlilerinin çok daha az iyi niyet barındıran sebeplerle gerçekliği şekillendirdikleri durumları da göreceğiz.